Bütün sayıyı indirmek için tıklayın.
EDİTÖRDEN
Sertan Batur
2-4
MİLLİYETÇİLİK
birpsikoloğungecikmişHrantDinkyazısı
Aysel Kayaoğlu
5-31
Psikanalitik Bir Perspektifin Milliyetçiliği Anlamaya
Yönelik İmkânları
Harika Yücel
32-47
ELEŞTİREL PSİKOLOJİ
İnsan Bilimleri, Olgu-Değer Sorunu ve Akademik
Bilimlere Yansıması
Canani Kaygusuz
48-60
Psikoloji O Kadar Eleştirel ki, Bizi Ancak Marksizm Koruyabilir…
Ian Parker
61-75
Tutum Olarak Eleştiri
Morus Markard
76-85
Klaus Holzkamp ve Alman Eleştirel
Psikoloji’sininYükselişi ve Düşüşü
Thomas Teo
86-116
“İnsanlar Kapitalizmde Kafeste Oturur Gibi Oturmazlar”
Klaus Holzkamp
117-132
İdeoloji ve İnsan Bilimleri: Psikoloji ve
Psikiyatride
Şeyleştirmenin Rolü Üzerine Bazı Yorumlar
Şeyleştirmenin Rolü Üzerine Bazı Yorumlar
David Ingleby
133-171
Sayı Panoraması
EDİTÖRDEN
Sertan Batur
BİRPSİKOLOĞUNGECİKMİŞHRANTDİNKYAZISI
Aysel Kayaoğlu
Hrant Dink’in katledilmesinden bu yana iki yıl geçti.
İçimizdeki öfkeyi, şaşkınlığı, kederi, umudu yitirmekten, bu kaybı
kanıksamaktan korkarak geçen uzun bir zaman… Elinizdeki gecikmiş bir yazı.
Hrant Dink üzerine yazılmış onlarca yazı varken, bir tane daha üstelik de
gecikmiş bir tane daha yazmanın ne anlamı olabilir ki? Ama zaten bu yazı, bir
psikolog tarafından yazılan, ya da bir psikolog tarafından yazıldığı için
gecikmiş olan bir yazı. Doğrusunu isterseniz, bu, Hrant Dink üzerine bir yazı
da değil, daha çok onun katli üzerinden psikolojiye dair bir yazı. “Hepimiz”
için öyle olmadı mı zaten, Hrant Dink’in katli bir bakıma elbette korkulanın
olmasıydı ama bir taraftan da nerede durduğumuza, ne yapıyor olduğumuza dair
apansız ve derinden sarsmadı mı hayatlarımızı? Sözün kısası bu,
birpsikoloğungecikmişHrantDinkyazısı. Bu ülkede yaşayan bir sosyal psikolog
olarak, Hrant Dink’in katline dair söyleyecek yüzlerce şeyi olması gerekirken
hiçbir şey söyleyememenin omuzlara yüklediği ağırlığın, neyi nasıl söylemeli
sıkıntısına galebe çalması nedeniyle ortaya çıkan bir yazı…
PSİKANALİTİK BİR PERSPEKTFİN MİLLİYETÇİLİĞİ ANLAMAYA YÖNELİK
İMKÂNLARI
Harika Yücel
Milliyetçilik kavramı, ulus-devletlerin ulus aşırı
yapılanmalara doğru gittiği günümüzde, geç modernizm/geç kapitalizm
denilebilecek bir süreçte, üzerinde en çok tartışılan ve yeniden tanımlanmaya
çalışılan kavramlardan biri gibi görünüyor. Yeniden tanımlanmaya çalışıldığı
kadar yararlı/elverişli toplumsal/politik bir araç olup olmadığı ve milliyetçi
ideolojilerden muaf bir toplum tahayyülünün imkânlılığı da epey kafa yorulan
soru ve arayışları oluşturuyor. Geniş bir grubun “milli” denen bir sıfatla
kendini/kimliğini tanımladığı bir toplumsal sürecin dışında imkânların olup
olmadığını araştırmaya iten en önemli nedenin aynı zamanda etik bir alanı işgal
ettiği de söylenebilir; milliyetçi ideolojiler ve eğilimler tektipleştirici,
dışlayıcı ve nihayetinde şiddet, işkence, savaş gibi insanlık suçlarına yol
açan dinamiklere sahip görünmektedir. Milliyetçiliği olumlu ve olumsuz olarak
ayıran, yurtseverlik, ulusalcılık gibi adlarla ehlileştirip kendine mal etmeye
çalışan çeşitli politik hareketler milliyetçi ideolojilerin homojenlik ideali
adına baskıcı ve dışlayıcı potansiyelini kabul etmek istemeyebilir elbette.
İNSAN BİLİMLERİ, OLGU-DEĞER SORUNU VE AKADEMİK BİLİMLERE
YANSIMASI
Canani Kaygusuz
İnsanı merkeze alan tüm çalışma alanlarının, insanla ilgili
bilgi üretmeye yönelişi binlerce yıl geriye götürülebilir. Ancak bu bilgi
üreten kişilerin bilgi üretme süreçlerinde sistematikliği önemsemesi daha geç
dönemlere rastlamaktadır. Bilim tarihine bakıldığında özellikle 16. yüzyıldan
başlayarak daha karmaşık hale gelen toplumsal ilişkiler sisteminde insanı
anlamaya çalışan düşünürlerin, dönemin değişen paradigmasına uygun biçimde
insanla ilgili bilgi edinme süreçlerini daha fazla öne çıkardıkları görülür.
16. yüzyıldan itibaren öncelikle evrene ve dünyaya ilişkin egemen düşünceleri
sarsan, dünya ve evrenin işleyiş yasalarını keşfeden, giderek toplumların
işleyiş yasalarının da keşfedilebileceği düşüncesinin egemenleşmesiyle toplumun
işleyiş yasalarını keşfe yönelen ve en sonunda insanın kendisine odaklanarak
insan davranışının yasalarını araştıran bilimlerin devreye girmesi, yaklaşık
altı yüz yıllık bir dönemin aşamalı gelişimine tekabül eden bir durumdur. Bu
süre içinde, dünyayı, evreni, toplumu ve bireyi anlama çabaları farklılaşmış,
önceki dönemlerin tüm bu alanlardaki teolojik ve metafizik anlayışları yerini
başka bir anlayışa bırakmıştır.
PSİKOLOJİ O KADAR ELEŞTİREL Kİ, BİZİ ANCAK MARKSİZM
KORUYABİLİR…
Ian Parker
Tartışmanın dört parçası var. Bazı referans noktaları diğer
kültürel geleneklerden gelen eleştirel psikologlar için biraz sınırlı
görülecek. Fakat tahminimce kolaylıkla algılayacaklardır, hem de sadece radikal
çalışmalar yapmak için politik bağlamın emperyalizmin kalbinde çok farklı
olmasından dolayı da değil. Algılayacaklar, çünkü İngilizce konuşulan dünyada
“eleştirel psikoloji” olarak ifade edilen şey onların yapmakta oldukları
şeyleri sömürgeleştirmeye ve arıtmaya başladı.
TUTUM OLARAK ELEŞTİRİ
Morus Markard
Klaus Holzkamp öncelikle Eleştirel Psikoloji’nin kurucusu
olarak tanındı. Bu araştırma yaklaşımı, insanları kapitalist ilişkilerin
insanlık dışılığıyla uzlaştırmak isteyen ve bunu yaparken bu gayri insani
ilişkileri insanların ne dereceye kadar sürekli olarak yeniden ürettiklerini
dışarıda bırakan bir psikolojinin eleştirisidir. Bu psikoloji eleştirisi,
kendileri için böylesi bir psikolojinin işlevsel olduğu bu bahsedilen
ilişkilerin eleştirisiyle bağlantılıdır. Nihayetinde Eleştirel Psikoloji
kendine has kavramlarıyla, bireysel ve toplumsal özgürleşmenin bağlantısının
gerekliliğini anlaşılabilir kılmak ve bunun gerçekleştirilmesine katkıda
bulunmak istemektedir.
KLAUS HOLZKAMP VE ALMAN ELEŞTİREL PSİKOLOJİSİ’NİN YÜKSELİŞİ
VE DÜŞÜŞÜ
Thomas Teo
Alman Eleştirel Psikolojisi tarihi üzerine yazılan bu metin,
en önemli temsilcisi olan Klaus Holzkamp (1927-1995)’ın çalışmaları üzerine
odaklanmakta ve fikir, eleştiri ve çıkarsamalarının gelişimini yeniden inşa
etmektedir. Tarihî-sistematik nedenlerden dolayı çalışması, eleştiri öncesi
(1968’e kadar) dönem, eleştirel-özgürleştirici dönem (1968-1972),
eleştirel-kavramsal dönem (1973-1983) ve özne-bilimsel dönem (1984-1995) olmak
üzere bölümlenmiştir. Sosyal hareketler ve geleneksel psikolojinin iç
sorunları, psikolojisinin yükselişindeki etmenler olarak tanımlanırken,
Eleştirel Psikoloji’nin 1980 ve 1990’lardaki düşüşü sosyal gelişmelere,
sistematik temel çerçevesinin sınırlılıklarına ve alternatif eleştirel
yaklaşımların ortaya çıkmasına yüklenmektedir. Bu olumsuzluklara rağmen makale,
Holzkamp’ın psikolojik bilgi birikimine önemli katkılarda bulunan saygın bir
kuramsal psikolog olduğunu göstermektedir.
“İNSANLAR KAPİTALİZMDE KAFESTE OTURUR GİBİ OTURMAZLAR”
Klaus Holzkamp
Heiko Ernst ve Claus Koch’un Psychologie Heute dergisi için
Klaus Holzkamp’la söyleşisi. (Sayı 11/1984, S. 29-37)
İDEOLOJİ VE İNSAN BİLİMLERİ: PSİKOLOJİ VE PSİKİYATRİDE
ŞEYLEŞTİRMENİN ROLÜ ÜZERİNE BAZI YORUMLAR
David Ingleby
Bu yazının iddiası kısaca şu şekilde ifade edilebilir:
psikologların (ve diğer insani bilim insanlarının) bilinçdışı olarak kabul
ettikleri ideolojik amaçlar onları, insanı kendi toplumunun yaptığı biçimde
insandışılaştıran, toplumun amaçlarına bireyler tarafından nasıl aracılık
yapıldığını açıklayacağı yerde örtbas eden ve kendi değerlerini, sahte bir
nesnellik kisfesi altında somutlaştırmaya çalışan bir insan modeli sunmaya
yöneltir.